On beşinci yüzyılın başlarından bu yana sanatçılar en çok yağlı boya 
		resimler yapmışlar ve yağlıboyayı diğer tüm malzemelerden üstün 
		bulmuşlardır. Yıllar geçip üsluplar değişirken, hiç sona ermeyen sanatta 
		mükemmelliğe ulaşma çabaları, onları yeni arayışlara yönlendirmiş ve 
		yağlıboya resim tekniğinin gelişmesini sağlamıştır. Bu gelişme sırasında 
		yeni ifade biçimlerini ve teknik imkanları vurgulayan hayran olunacak 
		büyük eserler yapılmıştır. Yağlı boya resim sanatının tarihi bu evrim 
		tarihidir.
		 Yağlıboyanın Tarihsel Gelişimi
		Jan van Eyck (1380-1441)
		 
		
		Yağlıboya 
		ile resim yapımının Jan van Eyck tarafından bulunduğu söylenir, fakat 
		yağlıboyanın bu büyük ressamdan öncede kullanıldığını biliyoruz. Ancak 
		Jan van Eyck’ın bu tekniği olağanüstü bir mükemmelliğe ulaştırdığı 
		kesindir.
		Jan van Eyck Flemenk okulunun ilk dönem sanatçısıdır. 1422 ile 1424 
		yılları arasında La Haye’de çalıştı. 1425’te Burgundy dükünün saray 
		ressamlığına getirildi. 1429’da Bruges’e yerleşti ve 1441’de bu kentte 
		öldü.
		Bir gün genç Jan, tempera ile yaptığı ve üzerine yağ sürüp kuruması için 
		güneşe bıraktığı bir resmin boyalarının çatladığını üzülerek gördü. Bunu 
		izleyen aylarda sanatçı, gölgede kuruyan bir yağı bulabilmek için 
		araştırmalar yaptı. Pek çok deneyden sonra aradığı şeyi buldu. Bu madde 
		bezir yağı ve “beyaz Bruges verniği” karışımından oluşuyordu. Sanatçı bu 
		karışıma boya pigmentleri katıyor; kalınlığı inceliği duyarlılıkla 
		denetlenebilen, rötuş yapmaya olanak tanıyan, yavaş kuruyan bir boya 
		elde ediyordu.
		Van Eyck sadece yağlıboyayı mükemmelleştirmekle kalmamış, onu üstün 
		üstün bir düzeyde kullanmayı başarmıştır. Alttaki resim (Resim 4) 500 
		yıldan önceki bir tarihte, 1434 yılında Jan van Eyck tarafından 
		yapılmıştır. Buradaki baskı çok başarılı olmamakla beraber, orijinal 
		resme de uymamaktadır. Orijinal resim kendini mükemmel bir şekilde 
		korumuştur. Renkler yeni sürülmüş gibidir ve tüm detaylar yeni yapılmış 
		bir işin tazeliğini ve parlaklığını taşımaktadır.
		Van Eyck’în resimleri, bir sanatçının teknik becerilerini sergileyen 
		resimlerdir. Işığın nesneler üzerindeki hareketi büyük bir incelikle 
		gösterilmiştir. Kumaşlar, yer döşemesi, çiçekler vb. en ince 
		ayrıntılarla görülürler. En başarılı portrelerinden birinde sanatçı 
		imzasının yanına Latin diliyle “yapabileceğimin en iyisi” diye 
		yazmıştır.
		Jan van Eyck ile dönemin diğer Felemenkli ustası Hugo van Der Goes ve 
		Rogier van Der Weyden kuzey rönesansının yeni gerçekçi görünüşünü 
		yansıtan ressamları temsil ederler. Van Eyck’e göre “kadınlar ve 
		erkekler, ağaçlar ve kuşlar gerçekte görüldüğü gibi resimlenmelidirler” 
		Ressamların gerçekçiliğe bu yönelişinde, Felemenk ve Hollanda okulunun 
		büyük resim geleneği doğdu. Memling, Bouts, Bosch, Breughel, Rubens, Van 
		Dyck ve Rembrandt bu iki okulun temsilcileri olan büyük ressamlardandır.
		Felemenk okulunun etkileri, bu okulun coğrafi bölgesiyle sınırlı 
		kalmadı. Kuzey İtalya ve İspanya’daki Rönesans resmini de etkiledi. 
		Hatta bazı yazarlar Velanquez’in de belirli felemenk yapıtlarını, 
		bunların arasında Van Eyck’in bazı yapıtları da vardır.
		 Leonardo da Vinci (1452-1519)
		Yağlıboya İtalya’ya Felemenkli ressam Gentli Justus tarafından 
		tanıtıldı. 1452’de Floransa yakınlarındaki Arno Vadisi’nde doğan 
		Leonardo da Vinci bu yeni tarzı benimseyen İtalyan ressamları 
		arasındaydı. Sanat çıraklığına Floransa’da ressam ve heykelci Andrea 
		Verrocchio’nun atölyesinde başladı. Botticelli, Perugino, Ghirlandaio ve 
		Flippino Lippi, kısaca gelmiş geçmiş en parlak sanatçı kuşağı, genç da 
		Vinci’nin atölye arkadaşları arasındaydı. Leonardo yirmi yaşına 
		geldiğinde Floransalı usta ressamlar kütüğüne kaydedilmişti.
		Leonardo pek çok alanla ilgileniyordu: Mimarlık, müzik, hidrolik, 
		jeoloji, botanik, anatomi... ve tabii ki resim
		Leonardo Trattato della Pittura (Resim üstüne inceleme) adlı ünlü 
		kitabında şöyle yazar: “Resimlerinizde kaba dış hatlar kullanmayın. 
		Bunları inceltir, yumuşatın. Gölge ile ışığın birleştiği yerde renkler 
		bir çizgi şeklinde değil, bir duman bulutu gibi olsun”. Sfumato 
		tekniğinin devrim yaratan ilkeleri bu sözcükler içinde yer almaktadır. 
		Sfumato, figür ve objelerin dış hatlarını, resmin atmosferi içine 
		kaynaştırılmasıdır. Leonardo’nun çalışmaları objeler arasındaki havanın 
		varlığını ve fonun yani arka planın giderek kaybolmasını (bu olay hava 
		perspektifi olarak tanımlanır) gördüğümüz ilk resimdir. Bu sonucu elde 
		etmek için büyük sanatçı olağanüstü çaba gerektiren bir teknik 
		geliştirmiştir. Renklere saydamlık kazandıran bu teknikte, saydamlık 
		istenen renk üzerine sulandırılmış ince bir boya tabakası sürülerek, 
		resim detayları solgunlaştırıp zorlukla görülebilen bir duruma 
		getirilene dek uğraşılır.
		 Picasso (1881-1973)
		Picasso yirminci yüzyılın büyük bir devrimcisidir. Picasso, Fransız 
		ressamı Georges Braque ile birlikte modern sanatın en etkili 
		üsluplarından biri olan “Kübist” resmi keşfetti. Ama buluşun yeteneği 
		hiç eksilmedi ve uzun sanat yaşamı içinde büyük hayal gücü ile yeni 
		formlar ve renkler ortaya çıkardı.
		Picasso’nun formlara uyguladığı deformasyon, onun resim çizmedeki 
		beceriksizliğinin sonucu değildir. Kübist resimlerinden önce Mavi ve 
		Pembe dönemlerinde yaptığı geleneksel alışkanlıklara uygun renkler ve 
		konulardaki resimleri, bize onun yeteneklerini kanıtlayan yapıtlardır.
		Hiçbir kuralı olamayan ressam dendiğinde Picasso akla gelmelidir. İlk 
		bakışta resimleri karmakarışıktır: Düzeltmeler, biri biri üstüne binen 
		renkler, kompozisyondaki iç içe geçişler...
		Picasso daima kendi sanatçı içgüdülerine uymuştur. Ama bu içgüdü 
		çalışmalarında gerekirse doğruluktan fedakarlık etse de daima yüksek bir 
		resimsel güce yer veriyordu.
		Yağlı boya resim tekniği ve uygulaması, çok çeşitli araç ve gereçlerin 
		kullanımını gerektirir. Bunların bazıları tarih boyunca pek az 
		değişmiştir. Bazıları ise önemli değişmeler geçirerek geliştirilmiştir. 
		Hangi gereçlerin bulunabildiği, hangilerinin vazgeçilmez, hangilerinin 
		isteğe bağlı olduğunu ve nasıl kullanıp nasıl saklandıklarını bilmemiz 
		önemlidir.
		 Yağlı Boya
		Günümüzde amatör yada profesyonel bir sanatçı kendi boyalarını kendisi 
		mi yapmalıdır? Çoğu öğretim görevlisinin buna cevabı “Hayır” dır. Ama 
		yine de bazıları çok şükür ki pek azı ticari olarak üretilen boyaların 
		kalitesinde kesin bir garanti olmadığını ve bunları kullananların 
		çalışmalarını gelecekte bozulmuş olarak bulma riski olduğunu iddia eden, 
		artık modası geçmiş bir fikirde ısrar edeceklerdir. Ama bu “uzman”ların 
		sözlerini doğrulamak için ünlü ressamlara danıştığınızda günümüz 
		sanatçılarının kendi boylarını yapmadıklarını, bunları kaliteli malzeme 
		satan belirli mağazalardan aldıklarını görürsünüz. Ama yine de boya 
		yapımı konusunu biraz bilmede yarar vardır.
		Eski belgeler, kitaplar ve uzman Maurice Boussetvan, Eyck’ten Goya’ya – 
		Leonardo, Tiziano, Raffaello, El Greco, Rubens, Rembrandt ve Velazques 
		dahil en eski ustaların atölyelerinde sanatçının boyalarını hazırladığı 
		bir oda olduğunu söyler. Bu “mutfak”ta yada laboratuardaki raflarda 
		üzeri etiketlenmiş pigment yada boya tozları kavanozları dururdu. Bu 
		etiketlerdeki isimlerin bazıları bugünün imalatçıları tarafından da 
		kullanılmaktadır: Kurşun beyazı, Napoli sarısı, zümrüt yeşili, 
		ultramarin mavisi. Onların yanında toprak kaplarda veya şişelerde bezir 
		yağı, fıstık yağı, bal mumu ve reçine gibi adlarda bir dizi madde 
		görülebilirdi.
		Bu köşede yanan bir şömine bulunurdu. Rafların yanında üzerine bir taş 
		yerleştirilmiş sağlam bir masa yer alırdı. Taşın yanında havanlar, 
		tokmaklar, spatüller, fırçalar yer alırdı. Ressam bu masa üzerinde 
		bugünün sanatçısının da yapabileceği temel yöntemleri uygulayarak 
		boyaları yapardı.  
Yağlı Boya Yapımı
		Yağlı boya yapımı çok zor değildir. 
		Sorun, pigmenti (yani toz halindeki boya maddesini) bezir yağı içinde 
		sulandırmak ve mermer bir yüzey üzerinde ezmektir.
		Eski büyük ustalar için güç olan şey saf ve kaliteli ürünler bulamak ve 
		renk sabitliği, sertlik, dayanıklılık açısından güvenilebilir bir boya 
		formülünü keşfetmekti. Her sanatçının kendi formülleri vardır. Leonardo 
		da Vinci, çeşitli yağlar denerken, Dürer fıstığı yağını kömür 
		filtresinden geçiriyor; Tiziano lavanta çiçeği esansı ve güneşte rengi 
		açılmış haşhaş yağı; Rubens kopal reçinesi, haşhaş yağı ve lavanta 
		çiçeği esansı kullanıyordu. Bunlar ev bunlar gibi birçok yöntem büyük 
		ustaların çalışmalarında kendi özelliklerini katıyordu. Bu işlemler on 
		dokuzuncu yüzyılın ortalarına kadar sürdü. Endüstri devriminin sonunda 
		ilk boya fabrikalarını da ortaya çıkardı. Bunların bazıları 
		deneyimsizlik nedeniyle çok kötü nitelikli boya ve renkler yaptılar. Bu 
		yeni tüp boyaları ilk kullanan Emperyonist ressamların çalışmalarında 
		lekeler, giderek değişen renkler, sarıya dönüşen beyazlar, yeşillenen 
		maviler, siyahlaşan kahverengiler, siyenalar vb. görülür. Bu çeşit 
		felaketler, geleneksel boya yapımı yöntemlerine dönmeyi haklı 
		çıkarabilirdi. Ama bir ölçüde bu talihsiz olayların da bir sonucu olarak 
		çağdaş boya yapımcıları ürünlerinin kalitesini giderek yükselttiler ve 
		eski büyük ustaların kullandığı hammaddelerden de daha kalitelisini 
		kullandılar. Böylece sorun çözüldü.
		Günümüzde önde gelen marka boyalar, endüstri imalat yöntemleri ile 
		üretilmektedir. Yapılan işlemler, geleneksel boya yapımında kullanılan 
		yöntemlerle aynıdır. Toz pigment bezir yağı ile karıştırılır. Özel 
		makinelerle ezilerek macun haline getirilip, tüplere doldurulur. Resim 
		malzemesi sanat dükkanlarda satılır.
		Renkler
		Dünyamızı aydınlatan güneş sarı-yeşil 
		ışığı prizmadan geçirilerek analiz edilirse kırmızı, turuncu, yeşil, 
		mavi, sarı ve mor renklerden meydana gelen bir ışık kümesi olduğunu 
		anlarız.
		Ünlü bilginlerden Newton, bu renkleri bir daire üzerine yan yana 
		sıralayarak ve daireyi hızla çevirerek güneşin renginin gerçekten bu 
		renklerin kaynaşmasından meydana geldiğini ispat etmiştir. Bu dizi 
		indigo=mora çalan mavi renkte yediyi bulur.
		Fizikte güneş ışığını oluşturan bu renklere ana renkler denir. Fakat 
		resim bilgisinde “ana renk” olarak tanınan ve kabul edilen bu diziden 
		yalnız kırmızı, sarı ve mavi renklerdir. Çünkü diğer bütün renkler bu üç 
		rengin birbirleriyle teker teker karıştırılmasıyla elde edilir.
		Sarılar
		Winsor & Newton, Schmincke, Le Franc & Bourgeois, Rowney, Reeves Academy 
		ya da titan gibi önemli yağlıboya yapım kuruluşları, çok çeşitli renkte 
		boya üretimi yaparlar. Bazı firmaların doksana yakın renkte boyası 
		vardır ve belki on çeşit sarı bulmak mümkündür. Böylece özel isteklere 
		uygun renkler bulmak mümkün olur ama hiçbir sanatçı bu renkleri 
		kullanmaz. Bir sanatçının paletinde, on iki yada on dört renk bulunur. 
		Yağlı boya resim yapımında standart olarak kullanılan boyaların başlıca 
		özellikleri şunlardır.
		Titan Beyazı: Bu beyaz boya son zamanlarda, geleneksel olarak kullanılan 
		kurşun ve çinko beyazının yerini almıştır. Daha saydamsız ve güçlü bir 
		boyadır.
		Kurşun Beyazı: Kolayca kurur, çok saydamsız ve güçlüdür, fonların 
		boyanmasına çok uygundur.
		Çinko Beyazı: Kurşun beyazından daha soğuk bir renktir. Daha az 
		örtücüdür daha az kurur.
		Limon Sarısı: Bu boya bir Baryum 
		Kromattır. Çok dayanıklı bir boyadır ve kullanımda beklenmedik bir 
		zorlukla karşılaşılmaz.
		Napoli Sarısı: En eski boyalardan biridir. Saydamsız ve iyi kurur. 
		Oldukça zehirlidir.
		Kadminyum Sarısı: Kadminyum Sülfit; güçlü ve yoğun renkli, oldukça yavaş 
		kuruyan bir boyadır. İçinde bakır olanlar hariç tüm boyalarla 
		karıştırılabilir.
		Sarı Okr: Hidrohematit içeren saf ombra. Bilinen en eski boyalardan 
		biridir, çok güçlü ve örtücü bir boyadır. Hızlı kurur ve her renkle 
		karıştırılabilir.
		Kırmızılar
		Kırmızılar içinde en dikkati çeken renkler açık toprak renkleridir. 
		Bunlar sarı okr ile birlikte şimdiye kadar bilinen en eski renklerdir. 
		En çok kullanılan kırmızılar siyenalar, kadminyum kırmızısı ve alizarin 
		kırmızısıdır.
		Saf Siyena: Adını aynı adı taşıyan İtalyan şehrinden almıştır. 
		Hidrohematit içeren saf toprak rengidir. Karıştırılması kolay ve pratik 
		bir renktir. Eğer çok yağ karıştırılarak sulandırılırsa siyahlaşabilir; 
		bu nedenle büyük alanları örtmek için uygun değildir.
		Yanık Siyena: Saf siyenanın ısıtılarak kavrulmasıyla elde edilir. Saf 
		siyenaya benzer özellikleri olsa da kolayca kararmama gibi üstünlükleri 
		de vardır. Venedikli büyük ustalar tarafından çok kullanılmıştır.
		Vermillion: Çok parlak bir renktir. İyi bir örtücüdür, ama yavaş kurur. 
		Uzun süre güneşte kalırsa kararmaya başlayabilir.
		Kadminyum Kırmızısı: Bir kadminyun sülfür selen bileşimidir. Güçlü 
		parlak bir renktir; iyi örtücüdür. Bakır içeren renkler dışında her 
		renkle karıştırılabilir.
		Garans Kırmızı: Alizarin kırmızısı olarak ta tanımlanır. Çok kuvvetli 
		bir tonda olan bir laktır. Parlak ve saydam bir renktir ve yavaş kurur. 
		Karıştırıldığında çok zengin ve çeşitte mermer, pembeler ve kırmızılar 
		verir.
		Yeşiller ve Maviler
		Permanent Yeşili: Bu renk krominyum oksit 
		ve kadminyum limon sarısı karışımıdır. Çok kullanılan ışıklı bir 
		renktir.
		Yeşil Ombra: Sarı okrun bir türevi koyu haki bir gridir. Bilinen en eski 
		renklerden biridir.
		Emerald Yeşili: Zümrüt yeşili veya viridyan adlarıyla da bilinir. Bir 
		hidrokrominyum hidrooksittir. İlk kez 1838’de Paris’te elde edildi ve 
		1859’da satışa çıkarıldı. Tonal zenginliği ve bu renkten üretilen renk 
		dizilerinin kalitesi nedeniyle yeşillerin en güzeli olduğu söylenir.
		Kobalt Mavisi: Bu renk kobalt siyahı, alüminyum oksit ve fosforik asit 
		bileşimidir. 1802’de Fransa’da keşfedildi. 1870’te İngiltere’de artistik 
		bir renk olarak kullanıldı. Kullanımında sınırlama olmayan metalik bir 
		renktir. Çabuk kuruyan bu renk tamamen kurumamış hiçbir renk tabakasının 
		üzerine uygulanmamalıdır.
		Ultramarin Mavisi: Ultramarin, tüm boya pigmentleri içinde en çok 
		beğenilen renktir. Lapis lazuli denen yarı değerli bir taşın ezilmesiyle 
		elde edilir. İlk kez on ikinci yüzyılda Avrupa’da kullanılmıştır. Bundan 
		çok daha fazla kullanılan yapay ultramarin mavisine Fransız ultramarini 
		denir. Yapay ultramarin mavisi alüminyum, silikon, soda ve kükürt 
		karışımıdır.
		Prusya Mavisi: Bu renk potasyum ferrosiyanid ve kuvvetli bir renk gücü 
		vardır. Transparan bir renktir ve iyi kurur.
		Kahverengiler ve Siyahlar
		Saf Ombra: Saf siyenaya benzeyen ama yapısında daha çok magnezyum 
		bulunan bir toprak rengidir. Çok az yeşile kaçan bu renk, kullanımında 
		çok fazla sorun çıkarmaz ve çok hızlı kurur.
		Yanık Ombra: Saf ombranın ısıtılarak kurutulmasıyla elde edilir. Saf 
		ombradan çok daha sıcak ve kırmızıya yönelik bir tonu vardır. Aynı 
		zamanda çabuk kurur ve sonunda kararır.
		Alman Ombrası: Bu renk içinde demir filizi bulunan saf bitümlü ombradır. 
		Koyu kahverengi bir görünümü vardır. Çok yavaş kurur ve sadece glasi 
		amacıyla çok ince bir tabaka halinde sürülür yada rötuşlaşmada 
		kullanılır.
		Fildişi Siyahı: Tüm siyahların en çok kullanılanıdır. Ezilmiş kemiklerin 
		ısıtılıp kavrulmasıyla elde edilir. Fildişi parçalarından yapılan çok 
		güzel bir türü de vardır. Koyu siyah bir renk verir.
		Koyu siyah bir renk olduğundan, bazı ressamlar bu rengi, Prusya Mavisi, 
		Yanık Ombra , Zümrüt Yeşili ve alizarın kırmızısı gibi çeşitli koyu 
		renklerde elde ettiğini hatırlamak gerekir. Sanatçı böyle bir karışımla 
		elde ettiği siyah rengin , yoğunluk derecesini, sıcağa ve soğuğa karşı 
		eğilimini kontrol edebilir.
		Yağlı Boyada Kullanılan Sıvılar
		Yağlar
		Yağlı boyada kullanılan renkler, toz boyaların bezir veya haşhaş yağı 
		ile ezilerek macun haline getirilmiş ve kurumaları için kalay tüp içine 
		konulmuşlardır. Fakat bununla beraber tüp içindeki boyalar da zamanla 
		sertleşir. Böyle kurumuş ve sertleşmiş yağ ve terebantin ile tekrar 
		ezilerek macun haline getirilebilirse de bunların kullanılmaması daha 
		doğru olur.
		Toz boyaları ezme için kullanılacak bezir ve haşhaş yağının çok temiz, 
		saf ve havanın oksijeni etkisiyle bozulmamış olması gerekir. Yağları 
		kullanmadan önce turnusol kağıdı ile kontrol etmek yerinde olur. Toz 
		boyalar ezilirken fazla yağ kullanmamalı. Boyaların katılığı orta 
		derecede olmalıdır. Çok cıvık olarak tablo üzerine sürülen renkler 
		sonradan kararır ve tablonun renk ahengini değiştirirler. Bunun için 
		ressamlar, boyaları kullanmadan önce onları bir sünger kağıdı üzerine 
		koyarak fazla yağları yok ettikten sonra kullanırlar
		Boyacılar, boyaların tüp içinde çabuk 
		kurumamalarını sağlamak amacıyla toz boyalara çok yağ karıştırırlar. Bu 
		hileleri belli olmasın diye de bu katışığa balmumu katarlar. Çünkü 
		balmumu boyalara katılık verir. Bu suretle elde edilen boyalar da yağ ve 
		bal mumu fazla bulunduğundan boyayıcı madde de azdır. Fakat boyacılar 
		böyle bir katışığa biraz (anilin) boyası katarak, istenilen rengi elde 
		ederek, sahtekarlıklarını gizlerler. Böyle tür boyalar kullanmaktan 
		çekinmek gerekir. Çünkü tuval üzerine sürülen bu tür boyaların yağları 
		zamanla tuval tarafından emilir ve üstte boya hissini veren renkli bir 
		mum tabaksı kalır. Bu cins boyalarla yapılmış tabloların üzerinde sonra 
		çalışıldığı zaman yeni sürülen renklerin alttaki bal mumu tabakasıyla 
		kaynaşmadığı görülür. Bu ise üste sürülen renklerin sonradana 
		çatlamasına neden olur. Daima az yağ ile ezilmiş boyalar 
		kullanılmalıdır. Eğer resim yaparken boya katı geliyorsa fırça 
		yardımıyla Gode’de bulunan haşhaş yağından katarak yumuşatmak kesinlikle 
		çok yağlı boyaları kullanmaktan daha yararlıdır.
		Esanslar
		Eşyaların saydam ve buğulu görünüşlerini belirtmek, glase yapmak, 
		çabucak taslak işlemek özelliğinde boyaları sulandırmak için, esanslar 
		kullanılır. Resimde en çok kullanılan esans <Esans Terebantin>dir.
		Esanslar hava ile temas edince reçineleşerek sararırılar. Esansların 
		bileşiminde bulunan reçineler çabuk kurumadıklarından bütün tozların 
		resim üzerinde toplanmasına ve dolayısıyla renklerin kararmasına neden 
		olur. Bu sakıncalarından dolayı bunların yerine resimde petroller 
		kullanılır.
		Petroller
		Resimde kullanılan petrollerin en ünlüsü 
		“esans dö petrol”dür. Isıtılan petrolün buharını soğutmak suretiyle elde 
		edilir. Esans dö petrol hava etkisinde kalınca hemen uçar ve hiçbir 
		tortu bırakmaz. Bu deney beyaz bir kağıt üzerinde yapılırsa, gerçekten 
		hiçbir tortu bırakmadığı görülür. Esans dö petrollerin bu uçuş 
		özellikleri yapılışlarına göre değişir. Beş dakika, bir saat ve hatta 
		birkaç gün içinde kuruyanları bile vardır.
		Esans dö petrolün çabuk uçma özelliği, tortu bırakmaması kurumuş boya ve 
		yağlara daha ok sızabilmesi, terebantine üstün tutulur. Gerçekten eski, 
		kurumuş bir boya üzerine bir damla esans dö petrol damlatılsa tablonun 
		ta arka tarafına kadar geçer. Öyle ki bununla karıştırılan boyalar, eski 
		boya katlarının sonlarına kadar etki bırakır. Bu nedenle kurumuş 
		tablolar üzerinde düzeltmeler yapılacağı vakit, tablonun yüzüne esans dö 
		petrol sürülmelidir. Bu sayede yeni sürülecek boyalara sızar. Bu suretle 
		eski boyalarla bağlantı sağlayan yeni boyalar kurudukları zaman çatlayıp 
		dökülmezler.
		Esans dö petrol, balmumunu da etkileyip onu erittiğinden ve balmumu 
		taşıyan boyalarla önce çalışılmış bir tabloda yeniden çalışmak için 
		kolaylık gösterdiğinden esans dö terebentinden daima üstün tutulur. 
		Bununla beraber esans dö petrol bulunmadığı zamanlar taze terebantin 
		kullanmakta sakınca yoktur.
		Sigatifler
		Boyaların bileşimine giren yağları kurutmak için kullanılır ki; 
		bileşimleri manganez ve kurşun oksitin katışığından oluşmuştur. 
		Boyaların içindeki yağların bir bölümü havanın oksijen ile sürünüme 
		gelince çabuk kurur, diğer bir bölümü ise hemen kurumaz. Bunun için 
		öncelikle çabuk kurumayan boyaların içine sigatif katılır.
		Sigatiflerin sıvı ve katı olmak üzere iki türü vardır. Boyalara katı 
		durumdaki sigatiflerin karıştırılması daha doğrudur. Çünkü bir boyayı 
		kurutmak için gereken sigatifin miktarı kolay belli edilir. Eğer sigatif 
		mavi olarak kullanılması arzu ediliyorsa esans dö petrol ile 
		ezilmelidir.
		Godeye konulan sigatife, esanslara batırıldığı gibi fırçayı her an 
		batırmak doğru değildir. Sigatif ancak geç kuruyan boyalar için 
		kullanılır.
		Vernikler
		
		Yağlıboyada 
		kullanılan verniklerin temel maddesi reçinedir. Reçineler genellikle 
		hidrojen, karbonit ve oksijeni kapsarlarsa da bu üç maddenin oranına 
		göre o reçinenin cinsi de değişir. Reçineler içinde eridikleri sıvılara 
		göre bölümlere ayrılırlar.
		a) ispirtoda tamamıyla eriyen reçineler
		b) sakız gibi soğuk ispirto ve esanslarda eriyen reçineler
		c) ancak sıcaklığın etkisiyle eriyen reçineler.
		İşte yağlı boyada kullanılan vernikler böyle değişik tür reçinelerin 
		esanslar içinde eritilmesiyle elde edilir. Reçineyi yağda pişirerek 
		yağlı vernikler ve bunlara balmumu katılarak retuş verniği yapılır.
		PALET
		Yağlıboya resimde kullanılan boyalar palet denilen ince ve hafif ceviz 
		veya limon ağacından yapılmış bir yüzey üzerine sıralanırlar. En iyi 
		paletler sert parlak ve hafif olanlarıdır. Ceviz, limon, akaju veya 
		kontraplakın seçilmeleri bundandır. Bu tahtalar yüzeyleri 
		zımparalandıktan sonra ve yağlarla bazı işlemlere tutulduktan sonra 
		kullanmaya elverişli olurlar.
		Paletlerin biçimleri ve büyüklükleri ödevlerine göre değişik olur. Fakat 
		esas olarak dikdörtgen ve oval biçimdedirler. Paletin bir kenarında baş 
		parmağın geçeceği büyüklükte bir delik vardır. Sol elin baş parmağı bu 
		delikten sokularak, palet güzelce kavranır ve paletin altında serbest 
		kalan parmaklarla kullanılacak fırçalar tutulur. Palet kullanılacağı 
		zaman önce üzeri haşhaş yağı ile ovularak toz ve kirlerden 
		temizlendikten sonra boyalar üzerine dizilmeli ve karıştırılmalıdır. 
		Yağlı boyada paletin temizliği pek önemlidir. Resim yapıldıktan sonra 
		paletin ortasındaki boya artıkları terebentinli bezle iyice temizlenmeli 
		ve sonra üzeri haşhaş yağı ile ovularak tozdan uzak bir yere 
		kaldırılmalıdır.
		Fakat bu ancak uzun günler çalışılmayacak zamanlarda yapılır. Palet 
		temizliği terk edilecek olursa paletin ortasında kuruyup kalan boya 
		artıklarının çıkarılması olanak dışı kalacak ve bu suretle palet işe 
		yaramaz bir duruma düşecektir.
		FIRÇALAR
		Boyaları palet üzerinde karuıştırma ve bu karışığı tuval üzerine sürme 
		işi fırçalar aracılığı ile oluşur. Yağlı boyada kullanılan fırçalar 
		biçim ve türlerine göre iki bölüme ayrılırlar
		a) Biçimlerinme göre
		1-) Ucu sivri olan fırçalar
		2-) Ucu yassı olan fırçalar
		3-) Ucu toparlak olan fırçalar
		Bunların kullanılışları tabloda yapılması arzu edilen işe göre değişir.
		b) Kılların cinsine göre:
		1-) Domuzun yumuşak kıllarından yapılmış sert fırçalar.
		2-) Soğuk memleketlerde yaşayan yumuşak tüylü sansar tüylerinden veya 
		göl kenarlarında yaşayana samur hayvanlarının tüylerinden yapılmış 
		yumuşak fırçalar.
		BIÇAK VE GRATUVAR
		Ressamlar boyalarını ezmek veya tuvale sürülmüş fazla boyaları kazımak 
		için madenden yapılmış bıçak biçiminde gereçler kullanırlar.
		Bunlardan birisi mala biçimindedir. Tuvale yanlış konulmuş bir boya 
		rengi oradan kazımak ve çıkartmak için bıçak gibi kullanılır. Eski 
		ressamlar boyaları doğrudan doğruya tuvale, bunları fırça gibi 
		kullanarak sürerlerdi. İki ucu da keskin olan bu araca resim dilinde 
		gratuvar denir.
		Diğeri bıçak biçimindedir ki renkli toz boyaları yağda ezerek macun 
		haline getirmek ve palet üzerindeki boyaları birbirine karıştırmak için 
		kullanılır.
		Kaynakça:
		Garrard, Peter John. Yağlı Boya İle Resim Yapmayı Öğreniyorum İnkılap 
		Kitapevi, 1992 Çağlarca, Saddetin. Yağlıboya Resim Tekniği, İnkılap 
		Kitapevi
		Parramon, M. Jose , Yağlıboya Resim Sanatı, Remzi Kitapevi
.
Ünlü Ressamlar / Çağdaş Sanat Akımları / Kübizm / Empresyonizm / En Değerli 10 Tablo / Ünlü Ressamların Ünlü Eserleri / Karakalem Çalışmaları