Bir Ayrılık, Bir Yoksulluk, Bir Ölüm

Kocası  Bulgaristan’dan gelen telefonların  büyüsüne kapılıp, güzel yüzlü Bulgar kadınlara takılarak ,eşinin babasından kalan yüklü mirası saçıp savurmuştu. Halbuki eşi o para ile ev alacaktı.Hayalleri vardı.Sıcak bir yuva ve  kaynayan bir çorba…Ama hepsi bir anda sona ermişti.

   Kocası evi terk etmiş, iş bulma amacıyla  gurbete  gitmişti.Bir buçuk aydır ne bir ses  ne de bir haber  vardı.Çaresizdi elinde kalan üç beş kuruş para ile de çocuğuna süt ve bebek bezi alarak harcamıştı.Babasının evine de gidemezdi.”Kocan bakamadı mı ?” dedirtemezdi.Mahallenin  bakkalından aldıklarını borç yazdırıyordu.Lakin artık bakkal da birikmiş borçlarını ödeyemediğinden yiyecek içecek vermiyordu.Üç gündür evde yemek yapamıyordu.Biri altı yaşında diğeri altı aylık iki oğlu vardı.Açlıktan çığlıklar içinde ağlaşıyorlardı.Anneleri ise bir şey yiyip içmediklerinden dolayı sütü kesilmişti.Kahroluyordu,ancak yılmamalıydı.İki küçük çocuğu için hayatta kalmalıydı.Direnmeliydi.

    Havalar soğuktu.Son gücüyle oduncuya gitti.Elinde kalan altı lirasıyla odun istedi.

    Oduncu:”Bacım altı liraya odun olur mu ?” dedi

   Kadın  çaresiz gözlerle bakınca oduncu kadının haline acıdı ve bir çuval göstererek doldur dedi.Çaresiz kadın sevinçle çuvala odunları yerleştirdi.Eve koşar adımlarla gidiyordu.Onu meraklı gözlerle bekleyen altı yaşındaki oğluna, mutlu gözlerle bakıyordu.Sobanın ağzını açtı.Odunları sevinçle sobanın içine attı.Fakat soba bir türlü yanmıyordu.Odunlar ıslaktı.Kuruması gerekiyordu.Son bir güçle komşusunun getirdiği kamyon lastiğini parçaladı.Sobaya attı ama yine yanmadı.Artık yapabileceği bir şey yoktu.Çaresiz gözlerle ağlayan küçük oğluna baktı.Gözleri doldu. Elleri yüzü ve burnu soğuktan kıp kırmızı olan küçük oğlunu emzirmeye çalıştı.Fakat nafile  aç olduğu için sütü gelmedi.

   Büyük oğluna saç kurutma makinesini verdi.Makinanın en sıcak bölümünü açtı.Biraz büyük oğluna biraz da küçük oğluna tutu.Büyük oğluna “Kardeşine tut emi” diyerek verdi.Artık göz yaşlarına engel olamıyordu.İki göz evdeki, diğer odaya geçerek elleri titreye titreye tavana ipi bağladı.Sandalyenin üzerine çıktı.Sandalye koyduğu ayağını  biraz öne doğru itti. Ve artık iplik boğazına tüm sertliği  ile oturmuştu.Soluğu çekiliyordu.benzi sapsarı  olmuştu.ağzından köpükler gelmeye başladı.Gözleri büyümüş,göz bebekleri dışarıya fırlamıştı.Ayaklarını çaresizce bir oraya bir buraya sallıyordu.Son bir hamle ile elini ipe götürdü.Kurtulmak istedi.Ama nafile kurtulamıyordu .Hayayt yükü bedenine ve ruhuna ağır gelmişti.Çileli yolculuğu sona erdi.

    Ve Bitti.

    Büyük oğlu odaya girdiğinde hareketsiz ipe bağlı duran annesini görünce ağlamaya başladı.Bir şeyler  anlamıştı.Ama bu küçük bedenine  ağırdı.Koşarak kapıdan dışarı  çıktı.Ayaklarında yarıya kadar yırtık çorabıyla aşağıdaki  komşuya doğru gitti.Ağlıyordu,göz yaşları sel olmuş akıyordu.Bir şeylerin ters gittiğini anlayan komşu  yukarı çıktı.İçeri girdiğinde o da şok olmuştu….

   Bu ayıp hepimize yeter bence.Bu  çocuğa alınmayan mama…süt…yanmayan soba…kaynaman çorbadan …başta en tepesindekinden bana, sana kadar sorumlu değil miyiz sence ?

   Sosyal devlet anlayışı bu mu ?

    Yeşil kart alan onca zengin varken Belediye’nin  ve valiliğin tonlarca kömürünü yakan  ihtiyacı olmayan zenginler…

   Ekmek fişlerini ihtiyacı olmayan insanlara dağıtan yetkililer rahat uyuyabiliyor musunuz?    

   Büyüme hızımız artmış…Neyleyim artan büyümeyi.Açlıktan insanlarım ölürken.

   ”Fırat kenarında bir kuzuyu kurt yese sorumluyum”. Diyen zihniyetten bu gün bu duruma geldik…

    Yazık…Yazık…Yazık…

Paylaş

 Yazarın Diğer Yazıları...

Ulaş Salih ÖZDEMİR  

Eğitim Uzmanı - Yazar

 

www.gelisenbeyin.net / Gelişimin adresi...

 

 

 

                     Design by KARAKURT