gelisenbeyin.net Ana Sayfa
Forum Anasayfası Forum Anasayfası > Eğitim Dünyası > Eğitim Öğretim
  Yeni Mesajlar Yeni Mesajlar
  SSS SSS  Forumu Ara   Kayıt Ol Kayıt Ol  Giriş Giriş

Bilgi Toplumu

 Yanıt Yaz Yanıt Yaz
Yazar
  Konu Arama Konu Arama  Konu Seçenekleri Konu Seçenekleri
zaman Açılır Kutu Gör
Moderatör
Moderatör
Simge

Kayıt Tarihi: 31-Ocak-2007
Konum: Ankara
Aktif Durum: Aktif Değil
Gönderilenler: 724
  Alıntı zaman Alıntı  Yanıt YazCevapla Mesajın Direkt Linki Konu: Bilgi Toplumu
    Gönderim Zamanı: 06-Şubat-2013 Saat 23:26
‘Bilgi Toplumu’ olmak zorundayız

Bugünlerde bir çağ değişimine hep birlikte şahitlik ediyor ve ‘Bilgi Çağı’na geçiyoruz. Dünya üzerindeki ülkeler de bu değişimden nasibini alarak hızla gruplaşıyor.


Birinci sırayı ‘satılabilir bilgi’ üreten, ikinci sırayı ihtiyacı olan bilgiyi üretenler alırken acaba Türkiye hangi gruba dahil oluyor!
Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u alışı bir çağ değişimine neden olmuştur. 1400’lü yılların ortalarında İstanbul’da yaşamış olsa idik, tarihçiler henüz not düşmediğinden, çağ değişimine şahitlik ettiğimizi asla bilemezdik. Bu günlerde de benzer bir durumla karşı karşıyayız. Kısaca, şu anda yoğun günlük faaliyetlerimiz arasında belki fark edemiyoruz ama bir çağ değişimine hep birlikte şahitlik ediyoruz. Kısaca, ‘Enformasyon Çağı’ veya ‘Bilgi Çağı’na geçiyor, hatta bu çağın ilk yıllarını yaşıyoruz.

En kritik sermaye!
Bilgi çağının en belirgin özelliği olarak bilginin gün geçtikçe giderek daha büyük bir güç olarak ortaya çıkmasıdır diyebiliriz. Geçen yüzyılda kurum ve şirketlerin kaynakları önem sırasına göre yukarıdan aşağıya doğru dizildiğinde, fiziksel kaynaklar birinci sırada, finansal kaynaklar ikinci sırada yer alırdı.

Son sırayı da entellektüel varlıklar, kısaca; kurumun bilgi birikimi, alırdı.

Yeni yüzyıl veya yeniçağda, finansal varlıklar ikinci sıradaki yerini korurken, entellektüel varlıklar birinci sıraya, fiziksel varlıklar da son sıraya inmiştir. Kısaca bilgi birikimi (veri değil), kurum ve şirketlerin en kritik sermayesi haline gelmiştir. Gittikçe azalan bilgiyi önce üretmek ve sonrasında yönetebilmek de kurum yöneticileri ve çalışanları açısından önemli bir beceri halini almıştır.
Bilgi satan ülkeler


Dünya üzerindeki ülkeler hızla üç ayrı gruba ayrılmaktadır. Birinci sırayı ‘satılabilir bilgi’ üreten, kısaca ‘Satır-satır’ bilgi satan ülkeler alır. İkinci sırada ihtiyacı olan bilgiyi üreten veya satın alabilen ülkeler vardır. Diğer bütün ülkeler de son sırada yer almaktadır. ‘Ülke olarak biz hangi grupta yer alırız?’ gibi bir tartışmayı burada açmayacağım ama birinci grupta yer almadığımız konusunda galiba hemfikir olabiliriz.

Oysa hepimizin ‘satılabilir’ bilgi üreten bir ülke haline gelmeyi arzu ettiğimizden eminim.
Kısaca, ‘Bilgi Toplumu’ haline gelebilmemiz için ‘Bilgi Yönetimi’ konusunda ülke olarak bir ‘paradigma’ değişimine ihtiyaç vardır. Bilgi yönetimi, doğru karar verilmesini sağlamak üzere, doğru bilgiyi, doğru kimseye, doğru zamanda ulaştırabilmektir.

Bilgiyi doğru kimseye, tercihen kurum yöneticisine, doğru zamanda ulaştırabilmek için önce ‘doğru bilgiyi’ üretilebilmek gerekir. Ancak zor olanda budur.

Veri çok, bilgi yok


Son günlerde kurum ve kuruluşlarımızın tepe yöneticileriyle konuştuğunuzda şu cümleyi daha sık duyar olduk:

“İnanılmaz şekilde veri topluyoruz ama bu veriyi yönetmekte ve bilgiye dönüştürmekte, özellikle ihtiyacımız olan ‘Stratejik Bilgi’ye dönüştürme konusunda sorunlar yaşıyoruz.”

Gerçekten bilgisayar teknolojisindeki inanılmaz gelişmeler sonunda şirket ve kurumlar olarak müthiş veri toplama gücüne ulaştık. Benzer şekilde iletişim teknolojilerindeki gelişmeler sonunda bilgi iletme gücüne ulaştık ama elde ‘Bilgi’ yok.

Kısaca yüksek kapasiteli bilgi boru hatlarımız var ama içinden göndereceğimiz ‘Bilgi’yi üretmekte ciddi sorunlar yaşıyoruz. Bu durumun nedenlerini şöyle sıralayabiliriz:
* Sanayi devrimini ‘Sağlıklı’ olarak henüz tamamlayamamış olmak
* ‘Bilgi Toplumu’ olma konusunda net bir vizyona sahip olmamak
* BT(Bilgi Teknolojileri) ‘IT’(Information Technology) ile BS(Bilgi sistemleri)’IS’(Information Systems) arasındaki farkı anlayamamak
* Sadece bilgisayar teknolojisine yapılan yatırımla bilgiye ulaşılabileceğine inanmak
* Bilgi teknolojilerinin sağladığı imkân nedeniyle kontrolsüz bir şekilde veri toplamak
* ‘Bilgi Yönetimi’ bilincini tabana yayamamış olmak
* Toplanan veriyi etkin olarak analiz edememek
* Elde edilen enformasyondan stratejik bilgi üretememek
* Verinin toplanması ve enformasyonun yayılması sürecinde bilgi teknolojilerini etkin kullanamamak
* Ticari kuruluşlar için ‘Üretim Odaklı’ bir yaklaşımdan ‘Pazar odaklı’ bir yaklaşıma geçememek

Nasıl çözülür?


‘Bilgi Toplumu’ olabilmek için öncelikle çok net bir vizyona sahip olunması ve bu vizyonun tabana yayılması ‘olmaz-ise-olmaz’ bir unsurdur. Bu nedenle, ‘Bilgi yönetimi’ konusunda söz sahibi veya ‘Kural Koyucu’ aktörlerin konuya vizyoner bir perspektifte yaklaşması ve ‘Bilgi yönetimini’ tabana yayma konusunda aktif görev almaları sayesinde ‘Bilgi Yönetimi’ konusunda etkin şirket/kurumlara sahip bir ülke olmamız mümkündür.

Çok uluslu şirketlerde hızla organizasyonel yapı içine giren ve tepe yöneticisine bağlı olarak görev yapan CIO’lerin (Chief Information Officer) başarısı doğrudan şirketlerin kurumsal aktiflerinin yükselmesine katkı sağlayabilecektir.

Geleceği nedir?


Yazımı Bill Gates’in bir sözüyle tamamlamak isterim: “Bilgi Yönetimi, bir amaç değil, araçtır. Amaç, kurumsal zekâyı ya da kurum IQ’sunu artırmaktır.”

‘Kurumsal zekâsı’ ya da kurum IQ’su yüksek, bilgi üretebilen şirketlerin, diğer ülke/kurumlara karşı sürdürülebilir rekabet gücünü elde edebilecekleri açık bir gerçektir.
Haluk Ünaldı / Milliyet – Düşüncelerin Düşüncesi

Doğru yerdesiniz...
gelisenbeyin.net'tesiniz...
Yukarı Dön
 Yanıt Yaz Yanıt Yaz

Forum Atla Forum İzinleri Açılır Kutu Gör

Bulletin Board Software by Web Wiz Forums® version 9.50 [Free Express Edition]
Copyright ©2001-2008 Web Wiz