gelisenbeyin.net Ana Sayfa
Forum Anasayfası Forum Anasayfası > Bilim ve Teknoloji > Bilim ve Teknik
  Yeni Mesajlar Yeni Mesajlar
  SSS SSS  Forumu Ara   Kayıt Ol Kayıt Ol  Giriş Giriş

Antik Felsefeden Modern Fiziğe

 Yanıt Yaz Yanıt Yaz
Yazar
  Konu Arama Konu Arama  Konu Seçenekleri Konu Seçenekleri
gelisenbeyin Açılır Kutu Gör
Yönetici
Yönetici
Simge
gelişime dair ne varsa.. Yahya KARAKURT

Kayıt Tarihi: 01-Ocak-2006
Konum: Istanbul
Aktif Durum: Aktif Değil
Gönderilenler: 4737
  Alıntı gelisenbeyin Alıntı  Yanıt YazCevapla Mesajın Direkt Linki Konu: Antik Felsefeden Modern Fiziğe
    Gönderim Zamanı: 16-Aralık-2011 Saat 21:37
Antik Felsefeden Modern Fiziğe
Korintoslulara Mektup 8\1: Hepimizin bilgisi olduğunu biliriz. Bilgi kibirlendirir. “Fakat sevgi bina eder.” şeklindeki ifade bilimi küçümsüyordu. Batı da; Abel Rey'in ifadesiyle “Bilim insanların faraziyelerinden dini özelliğin atılmasıyla başlar.” inancı içinde bir din-bilim kavgasıyla yola çıkıyordu.
Kilisenin ilim adamlarıyla yaptığı mücadele putperestlerle yaptığından fazlaydı.
1500'lü yıllarda dünya görüşü organikti. Avrupa'da buna bağlı ve Aristo ile kilise otoritesi hakimdi.
Bu yaklaşım 16. ve 17. yüzyılda değişime uğradı. Bu COPERNİCUS, GALİLEO ve NEWTON'un devrimci başarıları ile oldu. l7.yy bilimi

Descartes’in tasarladığı “Doğanın Matematiksel Tasviri ve Analitik Akıl Yürütme” ve BACON'un “yeni araştırma yöntemine dayanıyordu”.
İlk devrim Copernic'in Batlamyus ve Kitab-ı Mukaddesin dünya merkezli evren görüşünü devirmesiyle oldu. Galileo deneyle ilmi gözlemleri matematiksel nicelikler olarak ifade eden ilk kişidir. Bu yüzden Modern Bilimin Babası olarak anılır. Galileo’nun maddesel niceliklere yöneltme stratejisi RUH, BİLİNÇ, AHLAK vb. değerleri ortadan kaldırıyordu.
Descartes, modern felsefenin kurucusu iyi bir matematikçidir. Descartes “Metod Üzerine Konuşma” adlı kitabıyla yeni prensipler getiriyordu.(İndirgemeci yaklaşım, her şeyden şüphe etme kartezyen ayrım gibi..). O, ruh-maddi alem düalizmini getiriyordu. İnsan bilimlerini zihinde, doğa bilimlerini maddede toplayan bu kartezyen ayrım Tanrıyı esas alıyordu fakat bu sonraki yüzyıllarda ters olarak işleyecekti. Descartes'e göre doğa mekanikti.
Newtoncu evren de tam bir mekanik evrendi. Newton aynı zamanda avukat, tarihçi ve kilisede vaizdi. Ona göre, Tanrı başlangıçta maddeyi ve kanunları koymuştu. Böylece evren bir saat gibi çalışmaya başladı ve o gün bugündür devam etmektedir. Daha sonraları PASCAL “İlk anda müdahalesi olan, sonra hiçbir şeye karışmayan Tanrı fikrine çok kızıyordu.
Bu mekanikçi yaklaşım l9.yy da Fransız Laplace tarafından uç noktalara götürüldü. O bütün kainatın tek formülle çözülebileceğini, geleceğin böylelikle tahmin edileceğini söyler. Hatta Napolyon “Sinyor Laplace! Büyük kitabınızı evrensel sisteminizi açıklamak için yazdığınızı söylediler ama tek kelime ile dahi Yaratan'dan bahsetmemişsiniz” der. Laplace`in cevabı şu olur “yer vermedim çünkü; böyle bir hipoteze gerek yoktu.”
Esir
Fakat bu ila-nihaye böyle sürmedi. Newton mekaniğinde ilk çatlaklar Faraday ve Maxwell'le geldi. Bunlar “güç alanları” ile ortaya atıldı, bunlar için de maddi referanslara gerek yoktu, sonradan Maxwell durumu kurtarmak için Esir kavramını ortaya attı.
Michelson-Morley deneyi ESİR DİYE BİR ŞEY OLMADIĞINI gösteriyordu. Ama kimse aklından geçirmeye cesaret edemiyordu.
Sarsıntılar
Rölativite-İzafiyet ve Kuantum teorileriyle Newton mekaniği, zaman, mekan, temel sabit parçacıklar, madde, determinist ve pozitivist felsefe derinden sarsıldı. İzafiyet teorisi KÜTLENİN ENERJİDEN BAŞKA BİR ŞEY OLMADIĞINI, parçacık denen şeylerin enerji hüzmesi olduğunu gösterdi, zamanın her mekanda farklı olabileceğini ispatladı.
Kuantum Fiziği de kuvvet varsayımlarımızı değiştirdi. Yeni kuvvet foton alışverişlerinden başka bir şey değildi. Maddenin atom altı bölümleri bize “Atomun PROTON ELEKTRON VE NÖTRON'DAN İBARET OLMADIĞINI bunlarında ikili görünüme sahip soyut parçacıklardan oluştuğunu gösterdi. Bunlar bazen dalga bazen parçacık görünüyordu, bu görünmede deney aletine ve bilim adamına bağlıydı

İşte Kuantum Fiziği bize bilimin, bilim adamının görüşlerinden farklı olmadığını da gösterdi.
Heisenberg kesin matematik formlarda fiziğin yetersizliğini, sınırlarını “belirsizlik ilkesi” ile çok güzel gösterdi. Kuantum fiziğinde bir olayı kesinlikle önceden tahmin edemeyiz; olma eğilimlerinden, bulunma olasılıklarından bahsedebiliriz. Bu da determinizmin çökmesi demektir.
Kuantum bize çok garip bir dünya vaad ediyor. Örneğin birbiriyle hiç iletişim imkanı bulunmayan iki varlık arasında çarpıcı bağlılaşım-Corelation görülebilir aynı kaynaktan çıkıp karşı yönlerden giden iki fotonun oluşturduğu çifte birbirinden çok uzakken biri üzerinde yapılan ölçümden öbürünün etkilendiği görülmüştür.
Yine elektronların bulunma olasılığının sıfır olduğu yerde magnetik alan etkilerinin duyulduğu deney sonuçları vardır.
Neils Bohr'un da gösterdiği gibi lokalize maddi parçacıkları dış ortamdan soyutlayamayız
-Bizde de bu nurlarla örtülen bir ifadedir -bir şey her şeyle alakadardır.-

Alman matematikçisi Hilbert önce küçük “Hilbert uzayını” ispatladı. Sonra bunun tersi olan “negatif delta Hilbert uzayını” kanıtladı. Burada zaman tersine akıyor önce sonuç sonra neden geliyordu. Böylece determinist nedensellik ilkesi de yıkıldı.
Modern fizik, Kartezyen ayrımı aşmakla kalmadı, şahsi değerlerden bağımsız nesnel bir doğa efsanesini de yıktı.
EİNSTEİN, diğer teorileri de rafa kaldırdı. Hareketlerin zamana bağlı olduğunu, zaman ve mekanın birlikte olup uzayıp kısalan, artan azalan, genişleyen. .vs. olabileceğini gösterdi ve de 4. boyut kavramını getirdi (en-boy-yükseklik-zaman).
1994te yayınlanan TANRI VE YENİ FİZİK kitabının yazarı Paul Davies, “ artık kainatın başlangıcını tam bir yokluğa komşu edebiliyoruz, çağımızın en önemli keşfi kainatın bir başlangıcı olduğudur”. Paul Davies devamla, “zamanı yaratan bir Allah kavramı, O'nun kainatı her an elinde tuttuğunu göstermektedir.
Davies'in yukarıda bahsettiği keşif big bang teorisidir.
Bu kısmı ünlü ŞOK yazarı Alvin Toffler yaklaşımıyla bağlarsak: Bilim, 1900'e kadar aldığı toplam yolun 10 mislini 1900'den sonra almıştır. Toffler bu olayı sadece bilimle sınırlı tutmaz.
Teoriden Gerçeğe
İlim: Bir metottan ibarettir. Bilim: Doğru düşünme, sistematik bilgi edinme sürecidir. Metod: Gerçekle bağdaşan bilgi edinme sanatıdır.
Karl Popper tarafından son yıllarda gündeme getirilen, mantıksal pozitivistlerin doğrulanabilirlik ilkesine karşı yanlışlanabilirlik ilkesi,

David Hume'den beri gelen tümevarıma karşı çıktı.
Popper’in tezi çok basit bir mantığa dayanır. Bir önermeyi doğrulayamayız. Çünkü bunun için sonsuz sayıda deney yapmamız gerekir. Sonsuz deney yapamayacağımıza göre tüme varım saçmadır. Bütün canlılar tek başlıdır veya tüm kuğular beyazdır önermesi bize, hiç bir zaman bunun tersiyle karşılaşmayacağımız garantisini vermez.
Bu her şeye septik bakmak olarak algılanmamalı, şimdiki doğru kabullenmeler olmalıdır. Asıl olanlar çıktığında vazgeçip aslı kabul edilmelidir.
Bilim acaba objektif olabilir mi?.. Hayır. Zira bilim ile değer (bilim adamının şahsi değer yargıları) arasında ciddi bir ilişki vardır. Paradigmalarımız bir ölçüde deney ve gözlemlerimizi etkiler.

Bilim başlangıçta manevi temellere, kültürel unsurlara bağlı olarak ‘bilim için bilim’ diyebileceğimiz scientism anlayışına yönelmiştir.
Auguste Comte tarafından temelleri atılan pozitivizm akımı günümüze kadar gelmiş bugün ‘Viyana çevresi’ olarak bilinen mantıkçı pozitivizm ile devam etmektedir. Bu ekol deney ve bilim-sebep-sonuç dışında hiç bir şey tanımaz.
Antik dönemden beri varolan özellikle Aristo mantığındaki sebeb-sonuç arasındaki bağın zorunlu olmasına ilk itiraz edenlerden biri de

İ. GAZALİ dir. İ. Gazali neden-sonuç ilişkisini inkar etmemiş, sadece bu bağın zaruriyetini kaldırmıştır. Ona göre hadise sadece alışkanlık, iktiran-peş peşe gelme hadisesidir. Güneşin doğmasıyla ışık arasındaki nedensellik ilişkisi zorunlu değil, alışılmış ilişkiler olduğunu (Güneşten hemen sonra ışığın gelmesi gibi) söylemiş esas müsebbinin Allah olduğuna işaret etmiştir.
Yazar devamla, Marx, Levi-Strauss, Kuhn vb. gibilerin görüşlerini, matematiğin fiziğe uygulanamayışından bahsediyor.
Kur'an-ı Kerim ve Bilimler Kuranın gayesi insanlara hidayet ve rahmettir.(nahl 64)
O tabiat meselelerine bir vesile değildir. O, ne fizik ne kimya, biyoloji, jeoloji ve ne de astronomi kitabı değildir ama onlardan bahsettiğinde de akla ve gerçek bilime aykırı bir şey bulamazsınız.

Bugünün ilmi realiteleri sürekli değişiklik içindedir. Bu itibarla günümüzün izafi, gelir geçer sonuçları Kur’an tefsirine dayanak kılmak, isabetli, temkinli ve objektif bir davranış değildir. Hatta tehlikeli de olur. Bir takım eski tefsirlerde zelzele, ay ve güneş tutulmaları hakkında pek çok yanlış şeyler yazılmış, Batlamyus’un eski güneş sistemi modeline ve esir kavramına dayanarak bir kısım teviller yapılmıştır. Halbuki Batlamyus’un kozmolojik modelleri sadece bilim tarihi kitaplarında yer almaktadır. Şimdi her hangi biri bu ayetin yanlış tefsirine itiraz ettiğinde alimlere hakaret, modernizm hastalığına yakalanmak... vs suçlar itham edilmektedir.
Günümüzde pozitif ilimlerin bütün sonuçlarıyla Kuran’ı tefsir etmeye yönelik moda cereyanlar mevcuttur: Şöyle ki:

-Bilimsel bakış, icad ve çoğu doğrular geçici teoriler mesabesindedir dolayısıyla her an yanlış oldukları ortaya çıkabilir. Bu yüzden kuranı hemen yeni bilimsel buluş ve teorilerle tefsire girişmek zihinlerde tamiri zor şüpheler uyaracağı gibi Kuran’ın nihayetsiz manasını da daraltacaktır.

-Tefsir biliminden faydalanmak ayrı, Kuran’ı bilim istikametinde tefsir ayrıdır.
-Bu tarzda üstünlük göstermeye çalışmakta verimsiz ve isabetsiz bir taktiktir. Zira o zamanda kalkıp “şu şu mesele Kuran’da var mı?” diye bir kısım keşif ve teorilerin Kuran’da olup olmadığını sorabilirler.(Son söz onların olabilir.)

- * Ayrıca cin, melek, ruh, ters duran Tuğba ağacı vb. Maddesiz ruhi varlıkları anti madde ile katyonlar ile izaha kalkışmak materyalizm etkisinden başka bir şey değildir.
(Hans Von Ainbeg, Ahmet Hulusi gibi)
Bu kısımda yazar cüretkar biçimde şöyle diyor: Faraza bir büyük alim esir'den bahsetti diye esirin varolması gerekmez... .üstelik esir anlayışı Hristiyanlığın teslis inancının uzantısıdır: Yok efendim, bu şeyh, bu müceddid, bu mürşid-i kamil, bunları keşf ile keramet ile bilir.
Bu bölümün kaynak dizininden bazıları:
M Abdülfettah Şahin, Selim Uzunoğlu, Fuat Bozer....İlim ve Bilim, Töv, İz Yay., Yeni Asya Yay., Tübitak.
TANRI’YA KOŞAN FİZİK
Yazar: Sadettin MERDİN

Gelişimin adresi...
Yukarı Dön
 Yanıt Yaz Yanıt Yaz

Forum Atla Forum İzinleri Açılır Kutu Gör

Bulletin Board Software by Web Wiz Forums® version 9.50 [Free Express Edition]
Copyright ©2001-2008 Web Wiz