Atatürk'ün Sosyal Bilimlere Verdiği Önem |
Yanıt Yaz |
Yazar | |
gelisenbeyin
Yönetici gelişime dair ne varsa.. Yahya KARAKURT Kayıt Tarihi: 01-Ocak-2006 Konum: Istanbul Aktif Durum: Aktif Değil Gönderilenler: 4737 |
Alıntı Cevapla
Konu: Atatürk'ün Sosyal Bilimlere Verdiği Önem Gönderim Zamanı: 29-Ocak-2011 Saat 12:38 |
Atatürk'ün Sosyal Bilimlere Verdiği Önem
ATATÜRK VE SOSYAL BİLİMLER Atatürk, sosyal Bilimlere çok önem vermiştir. Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni çağın uygarlık seviyesine ulaştırmak için çalışmalar yapmıştır. Eğitime, bilime, teknolojiye, sanata, araştırmaya, öğrenmeye önem vermiştir. Atatürk döneminde; Türkiye'den, Avrupa ülkelerine, farklı alanlarda öğrenim görmesi için öğrenciler gönderildi. Bunlar arasında Afet İNAN, Jale İNAN, Burhan TOPRAK gibi kişiler vardı. Avrupa da, kendi alanlarında öğrenim görerek, Türkiye'ye geldiler. Türkiye'de bu kişilerin önderliğinde çalışmalar yapılmıştır. Atatürk döneminde, sosyal Bilimler alanında yapılan çalışmalar arasında Tük Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nin kurulmasının önemli büyüktür. 1931 yılında kurulan Türk Tarih Kurumu(TTK)'nun en önemli amacı; Türk Tarihini araştırmak, bilimsel araştırmalar yapmaktır. Türk Tarih Kurumu, yaptığı çalışmaları Belleten dergisinde yayınlamaktadır. 1932 yılında kurulan Türk Dil Kurumu(TDK)'nın en önemli amacı; Türk Dilini incelemek, yabancı kelimelerden arındırmak ve Türk Dilini geliştirmektir. Mustafa Kemal Atatürk Mustafa Kemal Atatürk TÜRK DİL ÇALIŞMALARI Bir milletin birlik ve varlığını sürdürebilmesinde dilin çok önemli bir yeri vardır. Bunu çok iyi bilen Atatürk, Türk Dili'nin zenginleşmesi ve sadeleşmesi için çalışmalar yaptı. Osmanlı Devleti'nin ilk zamanlarında, sade bir Türkçe kullanılıyordu. Zamanla Arapça ve Farsça'dan birçok kural ve kelime dilimize girdi. Böylece Arapça, Farsça ve Türkçe kelimelerden oluşan Osmanlıca karma bir dil olarak ortaya çıktı. Yöneticiler ve aydınlar Osmanlıca'yı kullanırken, halk Türkçe konuşuyordu. Dildeki bu ayrılık Türkçe'nin gelişmesini ve mîllî bütünlüğün kurulmasını engelliyordu. On dokuzuncu yüzyılın ortalarından itibaren dilin sadeleşmesi ile ilgili çalışmalar yapıldı. Fakat olumlu bir sonuç alınamadı. Cumhuriyetin ilânından sonra, Türkçe'nin yabancı dillerin etkisinden kurtarılması çalışmalarına hız verildi. Türk dili ile ilgili çalışmalar yapmak üzere Atatürk'ün emriyle Türk Dilini Tetkik Cemiyeti (Türk Dil Kurumu) kuruldu (1932). Bilim ve fikir adamlarının katıldığı bir dil kurultayı toplandı. Bu kurultayda, halkın anlamadığı özellikle Arapça ve Farsça'dan Türkçe'ye geçmiş olan kelime ve deyimlerin Türkçe karşılıklarını bulmak üzere çalışmalar yapılmasına karar verildi. Bu çalışmalar sayesinde yazı dili ile konuşma dili arasındaki fark ortadan kaldırıldı. Türk diline gereken önemin verilmesini Atatürk şu sözleriyle ifade etmiştir "Türk dilinin, kendi benliğine, aslındaki güzellik ve zenginliğine kavuşması için, bütün devlet teşkilâtımızın dikkatli ve alâkalı olmasını isteriz." Türkçe'nin milletimiz için önemini de "... Türk Dili, Türk Milleti için kutsal bîr hazinedir... Türk Dili, Türk Milleti'nin kalbidir, zihnidir" diyerek belirtmiştir. MİLLİ KÜLTÜR Kültür kelimesi Türkçe'ye Fransızca'dan girmiştir. Toprağı sürmek, ürün elde etmek ve onları geliştirmek anlamındadır. Kelime daha sonra insan vücudunu ve ruhunu terbiye etme, sanat ve fikir eserlerini geliştirme anlamlarım da içine alan geniş bir mana kazanmıştır. Kültür maddî ve manevî her şeyi işlemek ve geliştirmek demektir. Millî kültür ise bir millete kimlik kazandıran, diğer milletlerle arasındaki farkı belirlemeye yarayan, tarih boyunca meydana getirilen o millete ait maddî ve manevî değerlerin uyumlu bir bütünüdür. Bir toplumu millet yapan ve onun bütünlüğünü sağlayan millî kültürdür. Tarih bir milletin bütün fertlerinin bilmesi, benimsemesi koruması ve geliştirmesi gereken kültür hazinelerinden biridir. Tarih, milletin geçmişteki varlığı, onun mirası ve bugüne kalan hatırasıdır. Türk Milleti'nin bugün üzerinde yaşadığı topraklar, onu vatan yapmak için şehit olan, koruyan, işleyen atalarımızın, yani tarihindir. Bunların bilinmesi ve korunması her Türk için bir vazifedir. Dil, bir milletin kültürel değerlerinin başında gelir ve bir milletin temelini oluşturur. Dil, duygu ve düşünceyi insana aktaran bir vasıta olduğu için, duygu ve düşünce birliği dil ile gelişir. Kendi milletinin tarih ve kültürünü öğrenmek ve incelemek isteyen her Türk, dilini bilmek zorundadır. Türkiye'de Türkçe bilmeyen hiçbir vatandaş kalmamalıdır. Atatürk, Türkiye için ekonomik kalkınma yanında sosyal ve kültürel kalkınmaya da aynı ölçüde yer verilmesi gerektiğine inanmıştır. Bir milletin haysiyetli bir şekilde varlığını devam ettirmesinde, bir toplumun millî şuura erişmesinde en büyük rolü kültür oynar. Bunu çok iyi bilen Atatürk, "Millî şuurun ayakta kalabilmesi ve uyanık bulunması için dil ve tarih uğrunda çalışmaya mecburuz." diyerek millî şuur konusunda ne kadar duyarlı olduğunu ortaya koymuştur . Yine Atatürk, kültür birliğinin bir milleti millet yapan, ona yaşama gücü veren, diğer milletler arasında kişilik kazandıran başlıca unsur olduğunu çok iyi bilmekteydi. Bununla ilgili şu sözleri çok önemlidir: "Millî kültürün her çığırda açılarak yükselmesini Türk Cumhuriyeti'nin temel direği olarak temin edeceğiz". "Türkiye Cumhuriyeti'nin temeli Türk kahramanlığı ve Türk kültürüdür." Bu sözler, Cumhuriyet Türkiye'sinin millî kültüre dayalı olarak yükselip gelişeceğinin bir ifadesidir. Atatürk, millî kültür konusunda hedeflerin neler olduğunu da şöyle belirtmiştir: "Yüksek bir insan cemiyeti olan Türk Milleti'nin tarihî bir vasfı da güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir. Bunun içindir ki milletimin yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, yaratıcı zekâsını, ilme bağlılığını, güzel sanatlar sevgisini ve millî birlik duygusunu sürekli ve her türlü incelemelerle besleyerek geliştirmek millî ülkümüzdür." MİLLİ TARİH Tarih, bir milletin birikim ve tecrübelerinin yeni nesillere aktarılmasını sağlayan bir bilimdir. Tarih bilimi, insanların zaman içinde geçirdikleri gelişmeleri, sebep sonuç ilişkileri kurarak araştırıp değerlendirir. Geçmişteki olaylardan ders almayan milletler kendilerini günün şartlarına uydurmakta zorluk çekerler. Bu nedenle tarih, bir millet için en faydalı bir kaynak, en sağlam bir hazinedir. Tarihi zengin bir millet, manevî miraslara sahip güçlü bir millettir. Osmanlı Devleti'nin eğitim sisteminin birlikten yoksun oluşu , tarih alanında da farklı tarih anlayışları ortaya çıkarmıştı. Medreselerde genellikle İslâm tarihi okutulurken, diğer okullarda da yalnız Osmanlı Tarihi okutuluyordu. İslâmiyet öncesi Türk tarihine önem verilmiyordu. İnsanlık tarihi kadar eski olan Türk Milleti'nin tarihi ihmal ediliyordu. Ayrıca, Avrupalılar da Türk Tarihi hakkında asılsız iddialarda bulunuyorlardı. Atatürk haksız, düşmanca ve bilimsellikten uzak bu tarih iddialarının yanlış olduğuna inanıyordu. Bu konudaki yanlış görüşlerin düzeltilmesi gerekiyordu. Bu amaçla çalışmalar yapmak üzere bilim adamları görevlendirildi. Önce, Türk Tarihi'yle ilgili yabancı dillerde çıkan kitaplar Türkçe'ye çevrildi. 1930 yılında, Türk Milleti'nin dünya tarihindeki yerini ve rolünü kısaca belirten bir kitap yazıldı. Bir yıl sonra Türk Tarihi'ni her yönüyle araştırmak üzere, Atatürk'ün direktifleri ile Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti (Türk Tarih Kurumu) kuruldu (1931). Bu cemiyetin çalışmalarıyla, Türk Tarihi, büyük ölçüde gün ışığına çıkarıldı. 1931 yılında okullar için dört ciltlik bir genel tarih kitabı çıkarıldı. 1932'de bilim adamları ve öğretmenlerin katılımıyla Türk Tarih Kongresi toplandı. Atatürk yeni bir görüş olarak Türk Tarih Tezi'ni ortaya koydu. Bu tezin özü şudur: "Türk Milleti'nin tarihi şimdiye kadar tanıtılmak istenildiği gibi yalnız Osmanlı Tarihi'nden ibaret değildir. Türk'ün tarihi çok daha eskidir ve bütün milletlere kültür ışığını saçmış olan millet, Türk Milleti'dir." Bu tezle, millî tarihimiz gerçek karakterini kazandı. Bir toplumun millet hâline gelmesinde ortak tarihin büyük bir yeri vardır. Türk Tarihi uzun bir geçmişe dayanır. Orta Asya'dan dünyanın çeşitli yerlerine dağılmış olan atalarımız gittikleri yerlerde birçok devlet kurup, yüksek bir medeniyet meydana getirdiler. Tarih boyunca Büyük Hun, Göktürk, Büyük Selçuklu ve Osmanlı Devleti gibi birçok devlet kurmuş olan Türk Milleti, köklü ve zengin bir tarihe sahiptir. Orta Doğu'da, Balkanlar'da ve Afrika'da, Türk kültürünün izleri hâlâ varlığını sürdürmektedir. Türkler'in en belirgin özelliği, hür ve bağımsız yaşama, dünyaya hâkim olma düşüncesidir. Türk tarihinde bunun pek çok örneği vardır. Fakat Türkler münasebette bulundukları veya idareleri altına aldıkları kavimlere saygılı ve adâletli davranmışlardır. Türk'ün bu başarısını sadece kaba kuvvetle izah etmek çok yanlış bir görüştür. Türkler Avrupalılar'ın iddia ettiği gibi, idare ettikleri milletlerin medeniyetlerini yok etmemişler, aksine onları koruyarak günümüze kadar ulaşmalarını sağlamışlardır. Türkler'in Anadolu'da ve Balkanlar'da meydana getirdikleri kültür ve medeniyet tarihin en güzel ve en üstün, en insanî ve en ince medeniyetlerinden biridir. Türk âdetleri, Türk yemekleri, giyim tarzı Balkan Milletleri'nin çoğunu etkilemiştir. Bugün dünyadaki devletlerin ordularında kullanılan onlu sistem (Askerî birliklerin 10, 100, 1000, 10.000 kişilik birlikler hâlinde teşkilâtlanması) Hun Türkleri'nin bulduğu bir sistemdi. Türk Milleti, dünya medeniyetine her alanda büyük katkılarda bulunmuş bir millettir. Bu gerçeklerin ortaya çıkarılması Atatürk'ün başlıca hedefi olmuştur. O, bu konuda şöyle demektedir: "Büyük devletler kuran atalarımız, büyük ve geniş kapsamlı medeniyetlere de sahip olmuştur. Bunu aramak, incelemek, Türklüğe ve dünyaya bildirmek bizim için bir borçtur. Türk çocuğu, atalarını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır." Bir milletin, gücünü tarihten aldığını çok iyi bilen büyük Önder, şu sözleriyle tarihin önemini dile getirir: "Türk kabiliyet ve kudretinin tarihteki başarıları meydana çıktıkça, bütün Türk Çocukları kendileri için gerekli atılım kaynağını o tarihte bulabilecektir. Bu tarihten, Türk Çocukları bağımsızlık fikrini kazanacaklar, o büyük başarıları düşünecekler, harikalar yaratan adamları öğrenecekler, kendilerinin aynı kandan olduklarını düşünecekler ve bu kabiliyetle kimseye boyun eğmeyeceklerdir." Atatürk'ün tarih görüşü medenî ve birleştiricidir. O, insanlığı geniş bir aile kabul eder. Aralarında anlaşarak mutluluk yolunda beraberce çalışmaları gerektiğini belirtir. Onun: "İnsanları mutlu edecek tek vasıta, onları birbirine yaklaştırmak, birbirlerini sevdirmek, karşılıklı maddî ve manevî ihtiyaçlarını sağlamaya yarayan hareket ve enerjidir." sözü ile Türk Milleti'nin mutluluğuna verdiği değeri diğer milletler için de vermiş olduğu açıkça belirtilmektedir. Atatürk, Türk Tarihi'ne büyük önem verdi. O, Türk milliyetçiliği görüşüne dayanan bir millî tarih anlayışını benimsedi. Atatürk, bu görüşünü "büyük devletler kuran atalarımız büyük ve kapsamlı medeniyetlere de sahip olmuştur. Bunu aramak, tetkik etmek, Türklüğe ve cihana bildirmek bizler için bir borçtur" ve "Türk Çocuğu atalarını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır." sözleriyle dile getirmiştir. GÜZEL SANATLAR Sanat, kültürü meydana getiren unsurlardan biridir. Atatürk, Türk sanatının araştırılmasını, Türk toplumuna ve dünyaya tanıtılmasını istiyordu. Bunun için imkânlar sağladı, yol gösterdi, teşvik etti. Sanatı ve sanatçıyı övücü sözler söyledi. Bu sözlerinden bazıları şunlardır: "Hepiniz mebus olabilirsiniz, vekil olabilirsiniz, hatta cumhurbaşkanı olabilirsiniz, fakat bir sanatkâr olamazsınız." "Yüksek bir insan cemiyeti olan Türk milletinin tarihî bir vasfı da güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir." Güzel sanatlar, bir milletin duygu, düşünce, görgü ve zevkinin bir yansımasıdır. Bu nedenle güzel sanatlar, bir milletin tanınmasında önemli rol oynar. Sanat, milletleri birbirine yaklaştıran önemli bir kültürel etkinliktir. Bir milletin güzel sanatlarda ileri gitmesi, o milletin diğer milletler tarafından kolayca tanınmasını sağlar. Bir milletin kültür seviyesi, meydana getirdiği sanat eserleri ile ölçülür. Güzel sanatlara önem veren milletlerin dünya görüşleri de değişir. Güzel sanatlar alanında eserler veren milletler, diğer milletler karşısında saygınlık kazanırlar. Bu nedenle sanat alanındaki başarılar, millî kültürün yükselmesinde önemli rol oynar. Sanatkârlarına önem veren toplumlar her zaman gelişmişler ve yükselmişlerdir. Sanat ve sanatçıya çok önem veren Atatürk, "Hayatlarını büyük bir sanata vakfeden bu çocukları sevelim." diyerek toplumların sanata ve sanatkârlara önem vermeleri gerektiğini vurgulamıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren güzel sanatların bütün dallarında gelişmeye önem verildi. İstanbul'da Güzel Sanatlar Akademisi ile Devlet Resim ve Heykel Müzesi açıldı. Avrupa'ya resim, heykel ve müzik öğrenimi için öğrenci gönderildi. 1936'da Ankara Devlet Konservatuvarı kuruldu. Tiyatro için yurt dışından uzmanlar getirildi. Böylece çağdaş Türk sanatının oluşması sağlandı. EKONOMİ Yeni Devletin Kuruluşu olan 1923 yılında kişi başına düşen milli gelir 50 $’dır. Bu dönemde (1920-1933) devlet, müteşebbis olarak iktisadi hayata katılmamış olmakla beraber geniş ölçüde ekonomiye müdahalede bulunduğundan, klasik devlet hizmetleri ötesinde, ekonomik, sosyal ve kültürel alanda hizmet gördüğünden, mutedil devletçilik, devletin sıfatını, niteliğini, özelliğini teşkil etmiştir. 1933-1938 Yılları Türkiye’nin Ekonomik Durumu : İlk beş yıllık kalkınma planı 1933’de hazırlanmış, 1934’de yürürlüğe girmiştir. Çok başarılı bu planın ardından hazırlanan II. Beş yıllık kalkınma planı II. Dünya Savaşı’nın çıkışı nedeniyle uygulanamamıştır. Bu dönemde devletin ekonomik hayata müteşebbis olarak katılması yanı sıra fevkalade önemli millileştirme (devletleştirme) girişimlerinde de bulunulmuştur. 1933-1938 yılları arasındaki döneme Türk Sanayii’nin ilk ve planlı kuruluş safhası olarak bakılabilir. Bu devrede yapılan yatırımlar hep devletçilik ilkesi adı altında yapılmıştır. Programın finansmanı geniş ölçüde vergiler, iç istikraz ve devlet bankalarının kredileri tarafından karşılanmıştır. Bu dönemde sadece iki dış yardımdan faydalanılmış, 1934 yılında Rusya’dan 8 milyon dolar, 1938’de de İngiltere’den 13 milyon sterlin borç sağlanmıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarında nüfusun % 80’i tarımla uğraşıyor ve milli gelirin yaklaşık yarısı tarımdan sağlanıyordu. 1925 yılında aşar kaldırıldı ve köylüye bedeli 20 yılda ödenmek üzere toprak dağıtıldı. 1927 yılında sanayi kuruluşlarını teşvik ve koruma amacıyla Teşvik-i Sanayi Kanunu çıkartıldı. 1933 yılında SÜMERBANK kurulmuştur. 1935’te MTA kuruldu. Karayollarındaki asıl gelişmeler 1948 ve onu izleyen yıllarda olmuştur. Bunun nedeni ise demiryolu politikasına önem verilmiş olmasıdır. Lozan ile Türk karasularında gemi işletme hakkı Türklere bırakılmıştır. Yolcu taşıma devlet tekelin bırakılmış, yük taşıma ise devlet ve özel teşebbüs tarafından gerçekleştirilmiştir. 1938’de Denizbank, 1939’da Devlet Denizyolları Umum Müdürlüğü ve daha sonra da Denizcilik Bankası kurulmuştur. Cumhuriyet döneminde ilk açılan Hemşire Okulu (1925) Kızılay Hemşire Okulu’dur. |
|
Yanıt Yaz |
Forum Atla | Forum İzinleri Kapalı Foruma Yeni Konu Gönderme Kapalı Forumdaki Konulara Cevap Yazma Kapalı Forumda Cevapları Silme Kapalı Forumdaki Cevapları Düzenleme Kapalı Forumda Anket Açma Kapalı Forumda Anketlerde Oy Kullanma |